Selam benim canımın içleri, ciğerimin köşeleri,
prenseslerinin biricik cimcimeleri! :)
Bir süredir yoktum.
Yazma ihtiyacım bitmemişti tabi ki. Diğer bloğumda takıldım
sadece. Ama Jiyong’a anlatamadığım şeyler de var. Ona genellikle o anki hal ve
hislere göre içimden akıp gidenleri yazıyorum. O yüzden uzun uzadıya yazayım
dedim beni dinleyecek okuyucularıma. :)
Neler yaptım, nelere kızdım, nelere
sevindim? Hepsini bu yazıda ortaya dökeceğim. ^^
Yaz aylarından beri doğru düzgün bir yazı ortaya koymamışım.
Evet, yaz aynı monotonluğuyla devam etti, o konuda hala
dipteyim sondayım depresyondayım. -.- yine de yazın başladığım birkaç şeyin
meyvesini alıyorum bu sıralar ve sürekli mutlu geziyorum ^^
Bildiğiniz üzere bilim ve felsefede kendimi bulamayınca
sanata yönelmeye karar vermiştim. Bu günlerde, ilerleme kaydettiğimi fark
ettiğim için mutluyum işte.
Baştan alıyorum tamam :)
Öncelikle belirtmeliyim ki çok sanatsal bir ailem vardır
azizim! ^^
Hem annem hem babam (özellikle babam) iyi şarkı söyler.
Hem annem hem babam (özellikle annem) resimde iyidirler.
Böylelikle hem kardeşim hem ben yetenekli doğmalıydık
sanırım. Kardeşim bunu kanıtlarcasına resim okumaya başladı. Sesini dinlememe
izin vermez ama müzik eğitmeni, onun bu konuda iyi olduğunu söyledi. Bir de
nereden geldiğini anlamadığım bir rol yeteneği var ki sormayın. :)
Bense felsefe okuyorum ve kardeşime gıpta ediyorum. Çünkü yetenekler
benim için pek de açık şeyler olmadı.
Resimle ilgili yaşananları biliyorsunuz. Çok uzun bir süre
ara vermiş ve yazın G-Dragon’a yollanan kaykayı çizerek dönüş yapmıştım. Daha sonra
kağıt üzerinde değil ama başka bir alanda resimlere devam ettim.
Tırnaklar! Bunu da söylemiştim sizlere, ama örnekleri hiç
göstermedim. Yaptığım nail artları yazının ilerleyen kısımlarında paylaşacağım.
:)
Müzik konusuna gelecek olursak…
Sanırım her şey ilkokulda öğretilen şu şarkılardan biriyle
başlamıştı. Öğretmenimiz, ne olduğunu hatırlayamadığım bir şeyden ötürü şarkıyı
benim söylememi istemişti. Ben önce söyleyecektim ve sınıfa nasıl söylenmesi
gerektiğini gösterecektim sanırım. Topluluk karşısında olma korkusuyla dolup
taşarak, neredeyse ağlamaklı halde tahtaya çıktım ve şarkıma başladım. Tam olarak
hangi şarkıydı bilmiyorum ama ya “Dağ başını duman almış…” ya da “Tohumlar
fidana, fidanlar ağaca…” diye girmiştim şarkıya. O an sesimin nasıl olduğunu
hiç hatırlamıyorum. Muhtemelen küçük bir çocuğun sesi nasılsa öyleydi :)
O anla ilgili hatırladığım şeyler; mutluluk ve rahatlamaydı.
Öğretmenim bundan övgüyle bahsetmişti.
“İşte böyle!”
Öyleydi işte. Tam bir şarkı makinesine dönüştüm. Sesimin nasıl
olduğuna aldırmadan, detone olsam bile deli gibi şarkı söylüyordum. Sözleri unutursam
uyduruyordum, “Hmmm…” “Mmmm…” “La la la”larla geçiştiriyordum.
Ortaokula başlarken bir İngilizce kursuna yazıldım. Çok
eğlenceli bir kurstu. Düzenli olarak İngilizce şarkılar öğretirlerdi bize. Önce
sözlerini yazılı olarak veriyor sonra müzik eşliğinde koro halinde
söyletiyorlardı. Sözleri okuyarak şarkı söylemek fikri oradan yerleşti aklıma. Sürekli
ailemin iş yerlerine gidiyor, şarkı sözü çıktıları alıyordum. Sonra da evde
yalnız olduğum zamanlarda banyoda bağıra çağıra şarkılarımı söylüyordum.
Şarkı söyleme işini ciddiye almam liseyi buldu. O zamanlar
evimize internet de bağlanmıştı artık. Bu yüzden sözlere oradan bakardım. Grip olduğum
bir gündü. Boğazım şişmiş, ağrıyordu. Burnum sanki içine Amazon nehri
kaçmışçasına akıyordu. Canım şarkı söylemek istiyordu ama boğazım yüzünden
söyleyemiyordum. Teller titredikçe öksüresim geliyordu. Bir bardak su içtim ve
tekrar sandalyeye oturdum. Dilbilgisi dersine giren bir öğretmenimin dedikleri
gelmişti aklıma.
Bize şarkı söylemesini istemiştik ve hasta olmasına rağmen
söyleyeceğini belirtmişti o da. Sırtını dikleştirip sandalyenin ucuna oturmuş elini
de karnına koymuştu.
“Şarkıcıların hastayken bile seslerinin güzel çıkması
buradan söylemelerinden kaynaklıdır.” dediğini hatırlıyorum. Sonra karnını
şişirerek bir nefes aldı ve gayet normal şekilde zorlanmadan şarkısını söyledi.
Ben de duruşumu düzelttim, nefesimi karnıma doğru alıp
söyledim. Burun tıkanıklığından dolayı hafif bir değişme vardı sesimde evet,
ama çok rahat çıkıyordu. Sanki boğazım boş bir boruydu, hiç acıtmadan kolayca
ilerliyordu. Üstelik kocaman evimizin her köşesinden duyulabilecek kadar da güçlü çıkıyordu şimdi. Sevmiştim bu işi. Bu yüzden öyle devam ettim ve beğenilerin
arttığını gördüm.
Üniversiteye başlayınca söylemeyi azalttım. Kaldığım odalar
o kadar ince duvarlıydı ki yan odada telefon titrese duyuyordum. Ben de
mırıldanarak devam ettim. Günün birinde bana kötü söylediğimi söyleyen biriyle
karşılaştım. Böylece mırıldanmayı bile kestim.
Bu yaz her nasılsa iki yıldır bastırılmış olan şarkı söyleme
dürtüsü baskın geldi ve bağıra çağıra şarkı söylemelere başladım. Ancak o kadar
boşlamıştım ki bunu bu sefer kendim de beğenmedim söyleyişimi.
Böylece bildiğim ya da araştırıp yeni öğrendiğim tüm ses
alıştırmalarını yapmaya başladım. Gün içinde sürekli ve uzun süreli
alıştırmalar yaparak birkaç haftada eskisinden kat kat iyi bir hale geldim. Çünkü
daha önce sesim eğitimli değildi ve ben bunu denememiştim bile. O sıralar
hevesimi kıran kişiye şimdi minnettarım. O bunu müzik bilgisiyle değil bana
duyduğu nefretle söylemişti ama şimdi daha iyi olmamı sağladı.
Sonuç olarak birkaç aydır gerçekten fena olmadığını düşündüğüm
şekilde şarkı söylüyorum. Artık yan odadakilerin duyup duymamasın aldırmıyorum.
Sadece oda arkadaşım yanımdayken biraz utanıyorum ve söylemiyorum ama olsun. Sonuçta
ben de dünya sahnelerine çıkacak değilim. :)
Çalışıp çalışıp güzel söylediğim şarkıların listesini
tutuyorum. Yazının ilerleyen kısımlarında bundan da söz edeceğim.
Resim ve müzik dışında nereden geldiğini anlamadığım şekilde
bir fotoğraf çekme tutkusuna sahibim. Bunlar da yazının ilerisinde.
Yaşadığım ve kısaca özetleyeceğim olaylar da yazının
ilerisinde.
Yazının ilerisi dediğim yere geldik şimdi de. :)
Neler söyledim?
2 AM-Even If I Die, I Can’T Let You Go , T-Ara-Day By Day , Tom Waits-Green Grass(Cover by Agathe&Fine) , Big Bang-Blue , Maria Mena-Just Hold Me , Sonim-Asunaro Ginga , Daesung-Baby Don’t Cry , Taylor Swift-Back To December , Hilary Duff-Someone's Watching Over Me , Bon Jovi-Hallelujah , Jo Sumi-If I Leave , Anne Hathaway-Somebody To Love , Leonard Cohen-Dance Me To The End Of Love , C.N.Blue-I Will Forget You
Bunlar söylemeyi başarabildiklerim. Rap yapamıyorum
tabi. Normal vokalleri söylüyorum ben. K.Will-Please Don’t şarkısını da
deneyeceğim bir gün ^^
Neler çizdim boyadım?
Çoğunlukla ojelerle çalıştım.
Önce tırnaklar...
Bunu yaparken ojelerin azizliğine uğradım aslında. sakız gibi bir kıvama bürünmüşlerdi. Sanırım fazla açık kaldılar. -_- İki gün sonra temizlemek zorunda kaldım bu yüzden. İçime sinmemişti çünkü.
Bunu ise tamamen can sıkıntısıyla birkaç dakika içinde yaptım. Gümüş rengi bir oje ve siyah zebra çizgileri. Deseni tek tırnağıma yapıp bıraktım. Daha asil duruyordu.
Bunu çok severek kullandım. Üstelik sürekli elde bulaşık yıkamama rağmen bir hafta hiç zarar görmeden durmuşlardı. Bu özelliklerine bayılmıştım. Pembe Leopar'ın gücü adına!
Birkaç gün önce Mavi Leopar'ı da denemek istedim ama tabana sürdüğüm mavi biraz koyu kaçtı sanırım çok boğuk geldi, birkaç güne sildim bu yüzden. Daha açık bir mavi almalıyım en kısa zamanda. ^^
Bu da, şu an hala sapasağlam duran Galaxy ojelerim. Bu aralar favorim bu. Çok havalı durduğunu düşünüyorum. Işıl ışıl geliyor bana. O yüzden kısa bir arayla ikinci kez yaptım, ki genellikle bir yaptığımı bir daha yapmıyorum. Bir ay sonra yeniden yapabilecek kadar da zevk alıyorum hala :D
Tırnaklar bu kadardı. Çok fazla üstelemedim açıkçası. Pratik olduğu için düz renklerle idare ediyorum genellikle.
Bir de kardeşimin telefon kılıfını boyadım. Kenarları kirlenmişti ve lekeler çıkmak bilmedi. Bari boyayayım dedim. Oda böyle oldu. :)
Aşağıdaki, ojelerle yapılmadı. (anlamışsınızdır :D) Tamamen teknolojik bir ortamda hazırladım. Amacı yok, nedeni de... Kardeşimin telefonundaki resim yapma programı eğlenceli görünüyordu ben de kullandım. ^^
Nelere sevindim?
-Öncelikle bir köpek sahibiyim artık. Çok tatlı, akıllı, bir
yaşında bir tatlışımız var. İsmi Rex. En sevdiği şey üzerinize atlayıp size sarılmak.
Çoğunlukla öyle bir sıkıyor ki dış müdahale olmadan uzaklaşıp evin içine
giremiyorsunuz. :) Çok yakışıklı ve de sevgi dolu bizim Rex’imiz :)
Bu da çaktırmadan çektiğimiz bir fotoğrafı. :) |
-Dedecikle bol bol vakit geçirdim. Çok eğlenceli bir adam
olduğunu fark ettim. Bunca yıldır pek tanımamışım kendisini. Bana hayat
hikayesini anlattı. Çalışıp çabalayıp geldiği nokta ise gerçekten muazzam. Umarım
onun gibi olabilirim ilerde. İlginç esprileri var. Ve onunla belgesel izlemek
inanılmaz derecede eğlenceli. :)
-Bir ilke imza attım. Hayatımın arkadaşlığını kurdum sanırım.
Yaz boyunca yüz yüze görüşmediğim halde her gün konuştuğum bir arkadaşım
olmamıştır hiç. Araya mesafe girdiği an insanları unutan bir yapım var ne yazık
ki. Ama Cemre benim için bir ilk oldu. Tüm yazı başka şehirlerde geçirmemize
rağmen hiç kopmadık. İki gün görüşmesek konuşacak konular dağ olurdu. Onunla yazın
çok eğlendim. :)
Neler çektim?
Mankenin hep kız kardeşim olduğu bir sürü konseptsiz fotoğraf. Fotoğrafta konu işlemem çoğunlukla.
Ojeler çok hoş görünüyordu o yüzden çektim bunu :D Adını "Real Diamond (!)" koydum.
Makyajı uzun sürmüştü ama tek çekimde işimizi tamamladık. Adını "Türkan Şoray Kirpiği" koyabilirim, ha ne dersiniz? :)
Bu fotoğrafta içime sinmeyen bir sürü şey var. Örneğin saçların karmaşası. kolunun duruşu gibi. Ama yine de koymak istedim. Makyajı fena olmamış gibi.
Bu makyaj yenilebilir guaj boyalarla yapıldı. Çıkarması tam 27 dakika sürdü. Evet saydım :D
Nelere kızdım?
-Annemle babama kızdım. Ettikleri kavgalara… Annemin gidişine…
Babamın akıllanmayışına…
-Yakın bir arkadaşıma kızdım. Çünkü bir hayalimden
bahsettiğimde beni dalgaya aldı. Daha dinlemeden, beni yapamayacakmışım gibi etiketledi.
-Başka bir yakın arkadaşıma kızdım. Çünkü o da başka bir
hayalimin önüne sözleriyle bariyer çekti. Yapmamamı söyledi. Biraz bencilceydi davranışı, ama arkadaşım olduğu için sustum.
-Sınıftaki arkadaşlarıma kızdım ve devam ediyorum kızmaya.
Çünkü… Nedeni yok, bir grup insan dışında sevdiğim pek kişi bulamadım işte… Ya da belki de üniversitede insanlar ukalalık yarışında olduğundandır.
Neler Öğrendim?
-Bir şeylerde daha iyi olmak istiyorsam çalışmam gerektiğini öğrendim. Kendimizi geliştirmeye çabalarsak her zaman diğerlerinden bir adım önde oluruz. Daha da önemlisi kendimizden bir adım önde oluruz. Örneğin benim için şarkı söylemek. Alıştırma yaparak önceki rezilliğimden daha iyi bir yere ulaştım. :) Resim ve fotoğraf konusunda da kendimi geliştirme çabalarına girişeceğim. Bakarsınız harika olurum! ^^
-Sonuçlar iyi olmasa bile yeni şeyler denemek gerektiğini öğrendim. Yenilikler iyidir, güzeldir.
Örneğin bu.
Kahve Dünyası'na gidip -sırf rengi için olduğunu itiraf ediyorum- Nane Limonlu Frozen'ı denedim. Ve beğenmedim. Ama "Hiç içmedim." demeyeceğim. :)
-Aykut Oğut'un haklı olduğunu öğrendim. Aman nazar değer diye bazı şeyleri kendimize saklıyoruz. Ona göre bu bize fayda getirmeyecekti. Haklıydı, bir şeyleri karşımdakilere anlatmış olsaydım, o şeylerden vazgeçmek zorunda kalmazdım. Bu aslında kendi kendimi engellemekmiş. Her zaman her şeyi söyleyeceğim.
Neler yapmak istiyorum?
-K.Will-Please Don’t’u söylemek konusunda alıştırma yapmak
istiyorum. :) Taktım ona farkındayım, umarım hüsran olmaz. :D
-Kavak Yelleri’ni izlemek istiyorum yeniden. (Gerçi Efe bin kere
ölmeyeydi iyiydi... ) Takip ettiğim sınırlı sayıda Türk dizisinden biriydi,
bitirebilmek isterdim. Ve bitireceğim de umarım bu sefer ^^
-Piyanoya yeniden başlamak istiyorum. Çok iyi ilerliyordum aslında, bir çok şey öğrenmiştim. Neden bıraktım, hiç anlamıyorum. Çocuk kafası...
-Daha yeni şeyler çizmek, boyamak istiyorum. Yetmiyor bana bunlar, kabıma sığamıyorum sanki. daha çok şey öğrenmek, daha yaratıcı olmak istiyorum.
-Bir de yeni bir blog açmak istiyorum. Çünkü...
Bu tarz kulaklıklar yapıyorum ve bunları satabilirim diye
düşünüyorum.
Daha ayrıntılı görünüşleri.
"Uzay Yolu" kılıklı olan kendi kulaklığım. "Metropol'de Gün Batımı" da arkadaşımın. Kulaklıkları birlikte almıştık. Ama beyaz renk çok kirlenmeye müsait görünüyordu. Ben de böyle bir şey yaptım.
Ayrıca bunları telefon kılıflarına uygulamak da iyi fikir gibi. Oda arkadaşımdan çıktı fikir. Zaten kardeşiminkini boyamıştım, neden olmasındı? :) Uygun, düz bir Iphone kılıfı bulup deneyeceğim. Beğenen olursa onu satacağım. Kendimde
kalmasın diye Iphone kılıfı diyorum çaktırmayın. :D
Yoksa üstüne yatarım ben
onun. -_-
Velhasıl böyle.
Uzun zamandır yazmadım ya buraya, şimdi de önünü alamadım.
Epey uzun bir yazı oldu. Buralara kadar okuyabildiyseniz teşekkürler.
Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)