Evet, sayın okuyucu! Her zamanki gibi uzun bir ara verdikten
sonra yine karşınızdayım.
Bu sefer eğlenceli mi eğlenceli bir konu seçtim üstelik!
Animasyon filmleri sever misiniz?
Ben bayılırım! Hele ki son zamanlarda animasyon film
yapımcıları işi iyice ilerletmiş durumda. Animasyonlar artık öyle konulara
sahip, öyle olay örgüleri içeriyor (Görüntü kalitesi ve efektlerden
bahsetmiyorum bile.) ki sadece çocukları değil, genci, orta yaşlısı, en
yaşlısı; kısacası herkesi avcunun içine alıveriyor. :)
Sanırım benim için Oyuncak Hikayesi ile başlamıştı her
şey… 1995-Pixar yapımı bir film. Daha
sonraları Karınca Z filmi ile Dream Work’ten bir atak geldi ve şimdilerde
izlediğimiz en güzel animasyon filmlerine doğru yola çıkılmış oldu.
Yıllardır hem çok yaratıcı hem de çok eğlenceli –ve gittikçe
daha kaliteli- yapımlar ortaya çıkarılıyor. E haliyle seyircinin de gözleri
bayram ediyor.
Robotlar, Arabalar, Kayıp Balık Nemo, Shrek, Buz Devri,
Madagaskar gibi bir sürü başyapıt yapıldı. Bunlardan Shrek, Buz Devri ve
Madagaskar serileri bitti bildiğim kadarıyla. :(
Neyse ki animasyon film sektörü hız kesmeden birbirinden
güzel filmleri yapmaya devam ediyorlar.
Ben de sizler için 2010’dan beri gözüme en çok çarpan birkaç
tanesini tanıtmak istiyorum.
Daha doğrusu son 3 yılda en sevdiklerimden birkaçı
demeliyim. Çünkü burada yazmadığım ama çok beğendiğim filmler de oldu.
Hazırsanız başlıyorum.
Ejderhanı Nasıl Eğitirsin? (How To Train Your Dragon) – 2010
Kendisi eski ama binaları yepyeni bir kasabada yaşayan bir
Viking kabilesi ile ilgili hikayemiz…
Binalar yepyeni, çünkü düzenli olarak Ejderha saldırısına uğruyorlar!
Üstelik bu vahşi Viking kültüründe ancak bir ejderha öldürürseniz gerçek bir
Viking sayılıyorsunuz. Doğal olarak kabilemizin gençleri de son derece atak ve
de cesurlar… Biri hariç.
Adı, Hıçkıdık. Tam bir baş belası. :) Diğerleri gibi
çekicini ve kalkanını kuşanıp saldırmak yerine, ejderhaları uzaktan avlamaya
yarayacak icatlar yapmaya çalışıyor ve her defasında çuvallıyor. Yine
kasabaları ejderha saldırısına uğramışken o garip icatlarından birini deniyor
ve tesadüfen bir ejderha düşürüyor. Bu ejderhayı bulup öldürürse kasabanın da
saygınlığını kazanacak olan Hıçkıdık bulduğu ejderhayı öldüremeyince garip bir
arkadaşlık hikayesi başlamış oluyor. Filmin adı “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?”
olabilir ama belki de Dişsiz adını verdiği bu sevimli ejderha onu hatta tüm o
önyargılı kasaba halkını eğitecektir. :)
Bu filmi hem dublajlı hem de dublajsız olarak izledim.
Açıkçası çoğunlukla dublajdansa orijinal dilini tercih ederim. Ancak animasyon
filmlerde dublaja diğer filmlere göre daha çok dikkat ediliyor. Bu nedenle
dublajlar da oldukça eğlenceli hale geliyor. Yani bu filmi - ve diğerlerini de
- dublajla izlemekten hiç çekinmeyin. :)
Orijinal seslendirmesinde de Gerard Butler, America Ferrara ve Jay Baruchel
gibi önemli isimler var. Benim tavsiyem, sıkılmazsanız iki haliyle de izleyin.
:)
Son aldığım duyuma göre Dream Works bir devam filmi
olacağını açıklamış. Konusu belirtilmemiş ama vizyon tarihi 2013 olarak
gösterilmiş.
Çılgın Hırsız (Despicable Me) – 2010
Gru ve Vektör adında iki hırsızımız var. Bir de aralarında
git gide büyüyen bir rekabet… Büyümek derken gerçek anlamda bir büyümeden
bahsediyorum. Her defasında daha büyük şeyler çalarak birbirini ezmeye çalışan
bu hırsızlarımız en sonunda Dünya’nın uydusu olan Ay’ı çalmayı koyuyorlar
kafalarına. Baş kahramanımız Gru Ay’ı çalmak için gerekli olan küçültücünün
Vektör’de olduğunu öğrenince Ay’dan önce makineyi çalmayı planlar. Ne yazık ki
tüm planları suya düşmektedir. Ancak son
anda kurabiye satan üç küçük kızın, Vektör’ün teknoloji harikası evine girmenin
tek anahtarları olduğunu fark eder ve kızların kaldıkları yetimhaneye giderek
onları evlat edinir.
Gru artık en büyük, en şanlı hırsız olmakla en çılgın, en
harika baba olmak arasında bir seçim yapmak zorundadır. Ya da belki de ikisini
de yapabilir?
Kız kardeşlerden en ufağının sevimliliğinden bahsetmeden
edemeyeceğim. Küçük kızların hepsinin tatlı olmasının yanı sıra o ufaklık
gerçekten en az yeni babası kadar çılgın. Hele bir unicorn takıntısı var ki
görülmeye değer. :)
Orijinal seslendirmesini yine çok büyük isimler yapmış.
Steve Carell , Jason Segel , Julie Andrews gibi hepimizin bir yerlerde görüp
duymuş olması muhtemel insanlar. Steve Carell her alanda usta bulduğum bir
isimdir ve burada da Gru karakterinin Gru olmasını sağlamış diyebilirim.
Karakterin Türkçe seslendirmesiniyse Ata Demirer yapmış. Bana sorarsanız bir
Steve Carell değil tabi ama oldukça da başarılı bulduğumu itiraf ediyorum.
Özellikle aksanı çok sevimliydi. :)
***
Buradan sonrasında 2012 ve 2013 filmlerinden bahsetmek
istiyorum. Bu filmleri izleyeli çok olmadığı için haliyle söyleyeceğim daha çok
şey var. İlki…
***
Cesur (Brave) – 2012
Pixar ve Walt Disney birleşmesinden sonra elbette bir “Prenses
Hikayesi” gelmeliydi… Ama Cesur’daki prensesimiz bildiğimiz Disney prenseslerine
hiç benzemiyor. E adı üstünde bu
prensesimiz “Cesur”, yani otoriteye karşı gelmek konusunda... :)
Merida, Kral Fergus ve Kraliçe Elinor’un en büyük çocuğu ve son
derece başına buyruk bir İskoç prensesidir. Sevgili Kral Fergus kızının
ayakları yere basan sağlam bir karakteri olmasından memnunken anne Elinor,
Merida’nın zarif bir prenses olması konusunda ısrar etmektedir. Dolayısıyla
filmin başlarında Merida ve annesinin arasındaki uçurumun git gide açılmasını
izliyoruz. Annesinin baskısına katlanamayan Merida yanlışlıkla karşılaştığı bir
cadıdan ani bir kararla yardım isteyiveriyor. Ancak bu sevimli cadının ne yazık ki aklı
gidip geliyor! Yapılmış tuhaf bir büyü ve atlanmış birkaç bilgiden sonra Merida
ve annesinin aralarındaki sorunları çözme sürecine dahil olacağız. Peşlerindeki
büyük tehlikeyle birlikte tabi…
Bu hikayede iyi kalpli yakışıklı bir prens ya da
Karmakarışık filminde gördüğümüz ikilemde kalmış yakışıklı hırsız yok. Bu
tamamen birbirini anlamayan insanların aralarını düzeltme hikayesi. Filmde baştan sona anaerkil bir yapı gözümüze
çarpıyor. Kral Fergus’un daha eğlenceli ve vurdumduymaz olmasının yanı sıra
Kraliçe Elinor’un sözünü geçiren kişi olması, Merida’nın tüm Lord’ların
oğullarından daha cesur ve güçlü olması gibi ayrımlar hikayenin komedi
unsurlarını oluşturmuş. Tabi bir de Merida'nın afacan üçüz kardeşleri var. :)
Merida’nın saçları eminim filmi izlerken dikkatinizi
çekecektir. Hatta afişte bile çekmiş olabilir. Öğrendiğime göre Pixar, prensesimizin saçlarını yapmak için özel bir
teknoloji geliştirmiş. Bu özel yazılımın görevi prensesin -yanılmıyorsam-1500
bukleden oluşan saçlarını, onun hareketlerine göre senkronize etmekmiş. Filme
oldukça emek verilmiş anlaşılan… Zaten hazırlıklarına vizyona girişinden 6 yıl
önce başlanmış.
Seslendirme kadrosuna bakacak olursak Harry Potter
kadrosundan üç kişiye rastlıyoruz. Kraliçe Elinor karakterini seslendiren kişi
Profesör Trelawney rolünde gördüğümüz Emma Thompson. Kendisini Dadı McPhee
olarak tanıyanlar da olabilir. :) Harry Potter’dan tanıdığımız bir diğer kişi
ise Julie Walters. Weasley’lerin annesi dersem daha iyi tanırsınız sanırım. :) Başrolümüz
Merida’yı ise Ölüm Yadigarları 2’de çok az gördüğümüz Helena Rawenclaw’ı
canlandıran Kelly McDonald seslendirmiş. Bunlardan ayrı olarak Billy Connolly
de Kral Fergus’u seslendiriyor. Açıkçası
orijinal dilinde izlemeye fırsatım olmamıştı. Ancak Türkçe dublajı çıktığında
izlemek için sabırsızlanmıştım çünkü Merida karakterini Beren Saat'in seslendirdiğini
duymuştum. Oyuncak Hikayesi’nde de Kıvanç Tatlıtuğ ile birlikte Barbie ve Ken’i
seslendirmişlerdi. Cesur’u izledikten sonra “Keşke Beren Saat daha çok
seslendirme yapsa…” dediğimi hatırlıyorum. Prensesin asiliğine çok
yakıştırdığım bir ses oldu onunki. Orijinal seslendirmesiyle izlemediğimden
ikisini karşılaştıramıyorum ne yazık ki.
Pixar’ın eski sahibi Steve Jobs’ın hayatını kaybetmesinden
sonra ilk yapılan animasyon film Cesur’du. Bu yüzden filmin sonunda bütün
çalışmanın ona adandığına dair bir ithaf yazısı sunulmuş.
***
Otel Transilvanya (Hotel Transylvania) – 2012
Bu canavarlar parti yapmayı biliyorlar! (-mı acaba?)
Dracula, Frankenstein, Kurt adam ve pek çok canavar daha…
Yüzyıllardır insanları korkutmalarıyla tanındılar, ancak bir de olaya
onların tarafından bakmak gerek. Onlar da aslında insanlardan çekiniyorlardır ve onlardan
uzakta mutlu mesut yaşamak istiyorlardır. Bu konuda en dertlisi Kont Dracula
olduğundan insanların ulaşamayacağı etrafı “insansavar”la çevrilmiş bir otel
kurar. Böylece canavarlar buraya gelip kafalarını dinleyebileceklerdir.
Dracula, kızı Mavis’in 118. yaşgünü için bir parti hazırlamak
istemiştir ve dünyanın dört bir tarafından ünlü canavarları iki günlüğüne oteline
toplamıştır. Delisiyle akıllısıyla çeşit çeşit canavara ev sahipliği yapmak
sorun değildir de ya tuhaf bir insanoğlu yanlışlıkla Otel Transilvanya’ya
girerse?
Dracula diğer canavarlar Jonathan’ın bir insan olduğunu anlamasınlar
diye binbir takla atarken bir yandan da bu tuhaf çocuktan hoşlanmaya başlayan
kızını ondan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Ama -yanlışlıkla- kendi de dahil tüm
canavarlar bu gençten hoşlanmaya başlayacaktır.
Film, korkunç canavarları ele alsa da korku öğeleri
barındırmıyor. Yalnızca Dracula’nın, kızı söz konusu olduğu zamanlardaki ani
çıkışlarına dikkat edin. :)
Bildiğiniz üzere bu canavarların hepsi “antika”.
Demek istediğim hepsi tarihi özellik taşıyor. Günümüzden çok çok öncesine
aitler. Ancak olaylar günümüzde geçtiğinden ve Jonathan günümüz gençlerinden
biri olduğundan güncel öğelerin filme yansıyışını görüyoruz. Jonathan’ın
kontakt lensleri, cep telefonu, müzik anlayışı ve sonlara doğru yapılan
Twilight göndermesi beni çok eğlendirdi.
Filmin seslendirmesi sırasında çok kullanılmayan bir yöntem
uygulanmış. Çoğunlukla yapıldığı gibi sanatçılar tek başlarına stüdyoya girip
karakterlerinin sahneleri gelince seslendirmemiş. Bir diyalog sırasında
konuşmayı yapan karakterlerin hepsi stüdyoda bulunmuş ve gerçekten
konuşuyorlarmışçasına birlikte seslendirmişler. Bunun, tepkileri verme
konusunda artı bir yönü olduğu söyleniyor.
Seslendirmeciler çok bilindik isimler. Özellikle Kont
Dracula ve kızı Mavis’in seslerini çoğumuz biliyoruzdur. Kont Dracula’yı Adam
Sandler seslendirmiş. Kendisini 50 İlk Öpücük, Spanglish, Hayatım Yalan gibi
filmlerden tanıyoruz. Bildiğiniz üzere Dracula aksanlı konuşur. Adam Sandler da
bu aksanın hakkını vermiş görünüyor. Ergen tatlı vampirimiz Mavis’in
seslendirmesini de Selena Gomez yapmış. O da oyunculuğunu ve seslendirmesini
beğendiğim genç yıldızlardandır. Jonathan karakterini Köfte Yağmuru’nda Bebek
Brent’i seslendiren ve genelde küçük rollerde gördüğümüz ama tanıdık bir sima
olan Andy Samberg seslendirmiş. Kadronun kalanında da Fran Drescher, Kevin
James, Steve Buscemi gibi oyuncular var.
Türkçe dublajını izleme fırsatım olmadı ne yazık ki. Bu
yüzden herhangi bir karşılaştırma yapamayacağım. Ancak izleyenlerin yorumuna
bakılırsa daha iyi olacağı düşünülüp karakterleri şiveyle seslendirmek gibi
birkaç hata yapılmış. Yine de izleyip görmek gerek, böyle şeyler izleyicinin
takdirine kalmıştır sonuçta. :)
Filmin Zing adlı şarkısı da çok hoş olmuş, filmi izlerken beğeneceğinizi düşünüyorum.
Öğrendiğime göre adresimiz : 666 Transilvanya Yolu, Umbre,
Romanya… Bekleriz :)
***
Oyunbozan Ralph (Wreck It Ralph) – 2013
“Fix It Felix” adlı oyunda Ralph isimli karakter binaları
yıkıp, apartman sakinlerini dehşete sürükler ve Felix gelip sihirli çekiciyle
binayı tamir eder. Günün sonunda apartman sakinleri bir olup Ralph’i binadan
aşağı atar ve oyun mutlu sonuna ulaşır. Ama Ralph için değil. O bu hayatından
memnun değildir ve kötü olmadığını kanıtlamak istemektedir. Tabi bunu yapmak
için bir kahramanlık madalyası alması gerekiyordur. O da madalyasını bulmak
için oyununu terk eder ve oyun dükkanındaki diğer oyunları gezerek bir madalya
bulmaya çalışır.
Ancak Ralph oradan oraya atlarken Sugar Rush adlı oyunu
mahvedecek bir hataya sebep olur ve bunun üzere Tamirci Felix ve tehlikenin
farkındaki tek kişi olan Çavuş Calhoun da Sugar Rush’a girer. Bu sırada Ralph,
bir yarışçı olmak isteyen ama aksama sorunları olan Vanellope ile karşılaşır.
Bu yerden bitme bilmiş kız Ralph’in zar zor elde ettiği madalyasını çalınca
işlerin yönü değişir.
Başlarda filmin ana karakteri Felix olarak düşünülmüş ama
yönetmen Ralph’in daha fazla potansiyele sahip olduğuna karar vermiş. Bence gayet yerinde bir kararmış. :)
Filmdeki
Ralph karakterini ilk önce 8 bits pixel şeklinde yapmayı planlamışlar. Yani şu
bildiğimiz; eski tip oyunlarda karakterlerin kare kare ve 2 boyutlu halleri gibi.
Çünkü filmdeki oyun dükkanındaki Fix It Felix bu şekilde retro bir oyun. Ancak
yapımcılar bu şekilde seyircinin karaktere bağlanmakta sorun yaşayacağını
düşünmüş ve Ralph bir değişim sürecinden sonra filmde izlediğimiz haline
gelmiş. Ayrıca 180’den fazla oyun karakterini oluşturmak için Disney
çalışanları arasında bir oylama yapılmış seçilenler filmde kullanılmış. Başka
oyunların karakterlerine rastlıyoruz üstelik filmde. Örneğin; Mario’nun rakibi
Bowser’ı Ralph’in katıldığı Kötüler Toplantısı’nda görüyoruz. Bu karakterin filmde
kullanılması için Mario oyununun yaratıcısı Nintendo, Bowser’a özel hareketleri
belirlemiş ve sahneler bu direktiflere göre yapılmış.
Film ülkemizde vizyona 15 Şubat’ta ve Türkçe dublajlı olarak
girdi. Ben dublajlı halini izleyemedim henüz. Vizyona girişinden birkaç hafta
öncesinde orijinal dilinde izlemiştim ve seslendirmesi gerçekten hoşuma
gitmişti. Karakterler seslendirmecileriyle çok iyi uyuşmuşlar. Özellikle
karizmatik bir kadın olan Çavuş Calhoun için Jane Lynch harika bir ses olmuş. Aynı şekilde John Reilly, Ralph için ve Sarah
Silverman da Vanellope’nin bilmişliğine çok uygun bir iş başarmışlar. Dediğim
gibi Türkçe dublajıyla izlemedim ancak bu film için alt yazının da çok hoşuma
gittiğini belirtmem gerek. Ralph ve Vanelope’nin birbirlerine taktıkları
lakapların ve Şeker Kral’ın saçma sapan isimlendirmelerinin hakkını veren bir
çeviriyle izlemiştim. Umarım dublajda da bu tarz güzel, filme renk katan
espriler kullanılmıştır. :)
Filmin soundtrackinde Rihanna ve Owl City'de güzel parçalarıyla yer alıyorlar.
Unutmadan ekleyeyim, Oyunbozan Ralph 85. Akademi Ödüllerine aday olarak
gösterilen bir filmmiş. Oscar ödülüne layık görülen bir diğer film, yukarıda bahsettiğim Cesur adlı animasyon. En İyi Animasyon Film dalındaki
diğer rakipleri de Frankenweenie, Paranorman ve Korsanlar adlı filmlermiş. Bu
üçünden sadece Korsanlar’ı izleme fırsatı buldum. Diğerlerini de en yakın
zamanda izleyeceğim. 24 Şubat’ta
yapılacak törende göreceğiz kimin ödülü alacağını. :)
Düzenleme: Ve ödülüüü... Cesur (Brave) aldı! ^-^
Düzenleme: Ve ödülüüü... Cesur (Brave) aldı! ^-^
Ve… Yazımı burada bitiriyorum sayın okuyucu. Umarım zevk
aldığınız bir yazı olmuştur. Umarım filmleri de izleyip beğenirsiniz.
Bundan sonra izlediğim, beğendiğim filmleri, ister eski
ister yeni olsunlar, paylaşmaya çalışacağım sizlerle.
Bir sonraki yazıya kadar hoşçakalın!
Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)