Eskişehir-2006
İlkokulda Türkçe derslerinde sınıf öğretmenimiz
kompozisyonlar yazdırırdı. Ama yazdıklarımın beğenilip beğenilmediğini
hatırlamıyorum. Ben olsam beğenmezdim sanırım. “Uzaylı saldırısı ve kaçış”,
“uzayda bir gün” gibi bir hayal dünyasından bahsediyorum.
Sekizinci sınıftayım. Şimdi durum biraz daha değişik... Türkçe öğretmenimiz çok korkutucu bir adam. Yüksek not vermeyeceğini söylüyordu. Her sınavında dilbilgisi sorularının yanı sıra bize kompozisyon yazdırdı. Yetişmeyeceğinden korksam da her defasında sihirli şekilde sorunsuz atlattım. Şu an bakıyorum da, Türkçe notum hiç düşmemiş. Hatta en iyi dersim bile diyebilirim. Kompozisyonlardan olabilecek en yüksek notları aldım. Öğreneceklerimi çok iyi öğrendim.
Sekizinci sınıftayım. Şimdi durum biraz daha değişik... Türkçe öğretmenimiz çok korkutucu bir adam. Yüksek not vermeyeceğini söylüyordu. Her sınavında dilbilgisi sorularının yanı sıra bize kompozisyon yazdırdı. Yetişmeyeceğinden korksam da her defasında sihirli şekilde sorunsuz atlattım. Şu an bakıyorum da, Türkçe notum hiç düşmemiş. Hatta en iyi dersim bile diyebilirim. Kompozisyonlardan olabilecek en yüksek notları aldım. Öğreneceklerimi çok iyi öğrendim.
...
Eskişehir-2010
Orta okulda Türkçe’yi o kadar iyi öğrenmişim ki lisede ne
dil ve anlatım dersini ne de edebiyat dersini dinlemedim. Onun yerine bir
şeyler yazıp durdum. Ve bilin bakalım ne oldu? Yine düşük notum yok. Elimdeyse
birkaç hikaye var.
…
Eskişehir-Günümüz
Geçen gece Cemre ile konuşuyordum ve bir süredir ağzımda
dolanan bir baklayı çıkardım.
“Cemre bir şey söyleyeceğim, ama kızma.”
“Söyle.”
“Benim aklıma iki hikaye daha geldi. :/”
“Diğerleri ne alemde peki? İyi gelmiş, hoş gelmişler de.”
“Durup durup, bir ona bir ona bir öbürüne yazıyorum. Bu yeni
gelenlerin ikisi de yol hikayesi. İkisi de fantastik.”
“Neyse bunlara başla sen, elbet sonları da gelir artık.”
“Ollllllleeeeeeeyyyy!”
Şimdi, başlarken neden “kızma” dedim, bitirirken neden o
kadar sevindim?
Çünkü Cemre iyi bilir, sürekli bi taraflardan hikaye
uyduruyorum. Günde yaklaşık 5-6 tane geliyor aklıma. Bunu hergün yapıyorum ve
ilk başladığında lise birdeydim. Siz hesap edin artık.
Tabi ki aklıma her geleni yazmaya oturmuyorum. Ya da
bazılarını, bundan iş çıkmaz diyip bir kenara bırakıyorum. Dünkü konuşmamız da
bu konu üzerine devam etti.
“Sence kaç tane uydurmuşumdur ki? Bir sayayım şunları.”
“Vardır bi 5-6 tane.”
…
“Saydım o kadar değil. Hazırsan söylüyorum.”
“Söyle”
“Aklıma gelen 13 tane. Birkaç tanesini de atlıyorum,
hissediyorum.”
“Ooo may gaddd”
Evet, ikimiz de bu kadar beklemiyorduk. Hatta gece yatmadan
önce iki tane daha hatırlamıştım ama uyuyunca geri unutmuşum.
Bu yazıda işte o hikayelerden bahsedeceğim. Yalnız, henüz
isimleri yok bunların.
Bir de en sevdiklerimi ele alacağım. Daha tam olarak
oturtamadıklarım var çünkü ^^
1) İlk olarak, en yeni, en taze, en en en yollu
hikayem. Yollu dediysek, hemen kötü
düşünmeyin. Yol’lu hikaye bu. Fantastik dünyalara giden bir yoldan söz
ediyorum. Ama bizim dünyada ilerliyor. Fantastikler aramızda aslında! Albino hastalığı
taşıyan bir genç kızla onu kaçıran bir serseri hakkında. Yolda karşılaşacakları
insanlar(!) ve de insan olmayanlarla birlikte gizemli bir tapınağı arama
girişimlerine şahit olacağız.
2) Yollulardan ikincisine gelirsek, bu hikayede iki
kardeş üzerinden gidiyoruz. Aynı fantastik dünyadayız ama bunlar başka insanlar.
Dertleri öncekiler kadar büyük değil. Dünyayı kurtarmak için olayın köklerine
inmiyorlar. Ailesi fantastikler tarafından kaçırılmış iki kardeş bir büyücü
hatunu da yanlarına alarak yola koyuluyorlar. Tek dertleri ailelerini
kurtarmak. Son derece şaşkoloz bir kız olan bu büyücü yardım edeyim derken
işleri daha da karıştırınca iki kardeş, diğer kardeşlerini ve annelerini
bulabilecek mi?
"Korecan" (!) olduğuma göre benim de Kore hikayelerim var tabi. Kore’ye
giden birkaç Türk kızının yaşadıkları aşk maceralarını anlattığım hikayeler... Bunların
hepsi müzikal türünde. Şimdilik dört
tane. (Aslında 3 taneydi de, dün gece aklıma bir tane daha geldi. ) bunlar
bana masal gibi geliyor, masal gibi anlatacağım.
3) İlki bir Türk "Korecan" ile ilgili… Kızımızın en
yakın arkadaşı bir Koreliymiş. Ama bu kız hiç Kore’ye gidememiş. Aslında
gidecekmiş de bir şeyler engel olmuş. O da Kore için biriktirdiği tüm
paralarını kurslara, derslere harcamış ve hayalindeki mesleği yapmaya başlamış.
Yıllar önce kendisine engel olan o şey gelecekte "Korecan"ın bir hayalini daha gerçekleştirmiş.
Böylece kızımız Kore’ye yollanmış ve en
yakın arkadaşının da içinde olduğu bir cümbüş başlamış.
4) Yıllar önce genç bir Türk kızı babasına “Annemi
bulacağım!” diye söz vermiş. Babasının ölümünün ardından da bu genç kız, hem
hayatını devam ettirmiş hem annesini aramış. Çeşit çeşit ülkelere gitmiş, her
birini fellik fellik gezmiş. Bir gün annesinin Kore’de olduğuna dair bir ipucu
yakalamış. İşini ayarlayıp oraya gitmiş. Annesini bir an önce bulup, çekip
gitmek isterken, burada tanışacağı yakışıklıyı hiç hesaba katmamış.
Yaşadıkları birkaç kötü şeyin ardından Kore’ye gidip müzikle
tanışan ve mutluluğu bulan bu iki kızın yanında, Kore’de müziğin acı verici
yanlarını keşfedenler de vardı elbette.
5) Yeni yetenekler bulmaya çalışan şu şirketlerden
birine girmek için çok uğraşan bir kız örneğin. Kore’de dansa ve müzik
yeteneğine kendi ülkesinden daha fazla değer verildiğini öğrenir öğrenmez
yollara koyulmuştu. Yeteneği sayesinde kolaylıkla kabul edilmişti ancak acaba
sahneye hazır mıydı? Ünlülerin hayatları göründüğü gibi değildi, ve şov
dünyasında başa çıkması gereken dişli bir rakibi vardı. Ayakta durmak ve orada
hayatta kalmak ne kadar da zordu…
6) Ya da babasıyla, henüz çok küçükken Kore’ye
gelmiş olan bir kızı mı örnek vermeli. Çünkü
bu kız yeteneğini gösterme şansına bile sahip olamamıştı. Evdeki babasını ve
kendini bu ülkede geçindirebilmek için uyuz bir patronla ucuz bir barda
çalışmalıydı. Hayatındaki tek ilaç müzikken, günün birinde müziği ıstırap olarak
gören biriyle karşılaştı. Bu kişinin taşıdığı büyük sırdan bihaber ona müziği
sevdirmeye çalışması çok mu aptalcaydı? Yoksa asıl aptalca olan bu sırrın
altında kendisinin de ezilebileceği gerçeği miydi?
İtiraf ediyorum bu ikisi, diğer iki Kore hikayesinden daha
çok cezbediyor beni. Mutsuz sonlardan hoşlanmam, ama dram hikayeleri her zaman
daha çekicidir. Bu yüzden mutluluk vadisinin ötesindeki hikayelere bile dram
öğeleri koymak çok hoşuma gidiyor. Türk insanı ağlak şeyleri sever, bilirsiniz.
7) İlk aşkı tarafından acımasızca terk edilip
depresyona giren kızımızı babası, kendine gelmesi için, halasına, ülkenin diğer
ucuna yolluyor. Zaten sessiz ve depresif olmaya meyilli olan bu kız ayrılıktan
sonra da kendine gelemiyor doğal olarak. Yıllar geçiyor. Genç kız bir kabul
mektubu alıyor, hem de başvurmadığı bir okuldan. Aynı sıralar kendisini terk
eden o ilk aşk ile de karşılaşıyor. Bu başvurmadığı okula gitmeye karar veren
kızımız oradaki bir arkadaşıyla bir olup ilk aşkının hayatını mahvetme
çalışmalarına başlıyor. Bu çalışmalar onu nereye götürecek kim bilir…
8) Gezgin ve fotoğrafçı bir bloggerımız var burada!
Bir de onun sarışın bir afet olan internet aşkısı. Eh bir de terk edilmiş bir
babayla terk etmiş anneyi de işe katmazsak olmaz. Babacık, işi yüzünden gezip
durunca, kızımız da bari bu şehirleri anlatayım diye bir blog kuruyor. Ama bilmiyor
ki yeni jenerasyonun ünlülerinden en en en ünlü olanı onu takip ediyor. Genç kızımız
bu ünlü çocuğun ısrarları sonucu onun yeni albümünün fotoğraflarını çekmek
durumunda kalıyor. Bir yandan sarışın internet aşkısını gerçek dünyada tanırken,
bir yandan da bu playboyla yakınlaşırsa neler olur?
Bayaa bayaa eskilere döndükten sonra yenilerden son bir şey
daha ekleyeceğim.
Bu son yazacağım hikaye hakkında bir bilgilendirme yapmalıyım. Hikaye, oda arkadaşım Kuzey ve Güney dizisini izlerken orada gördüğüm bir mezar bekçisinden çıktı. bu amca son derece garip görünüyordu, ve de tuhaf şekilde uzak durulası… Dört ana karakterden birini-en sevimsizini- bu mezar bekçisine uyarlayarak oluşturdum. Bu karakterin dış görünüşü ise eskiden hoşlanmış olduğum biriyle aynı. Ona kötü bir son hazırlamak istiyorum.
Bu son yazacağım hikaye hakkında bir bilgilendirme yapmalıyım. Hikaye, oda arkadaşım Kuzey ve Güney dizisini izlerken orada gördüğüm bir mezar bekçisinden çıktı. bu amca son derece garip görünüyordu, ve de tuhaf şekilde uzak durulası… Dört ana karakterden birini-en sevimsizini- bu mezar bekçisine uyarlayarak oluşturdum. Bu karakterin dış görünüşü ise eskiden hoşlanmış olduğum biriyle aynı. Ona kötü bir son hazırlamak istiyorum.
9) Ailesinin bir geziye çıkması nedeniyle hiç
tanımamış olduğu büyükbabasının evine giden bir genç kızımız var. Orada edindiği
en yakın arkadaşı, büyükbabanın hizmetçilerinden biri. Bir de oraya gider
gitmez tanıştığı iki gizemli genç var. Bu gençlerden biri son derece kibar ve
yardımseverken, diğeri yabanilik ve kendini beğenmişlik ormanında fink
atmaktadır. Ancak her ikisi de görünüşlerinin altında büyük sırlar, büyüler ve
lanetler taşımaktadırlar. İkisi de bu kıza ilgi duymaktadır. Kızımız ise iki
erkeğe de kalbini kaptırabilir. Ya da sadece birisi tek ve ölümsüz aşkıdır. Bu;
yakışıklı, kibar, harika olan çocuk mu olacak yoksa soğuk, içine kapanık ve korkutucu
olan mı?
Söylemeliyim ki, başrol kızım genelde iki erkek arasında
kalıyor. Bunun nedeni, sıradan tipsiz bir kızı iki süper erkeğin
paylaşamamasının bana müthiş bir haz vermesi değil. Team Jacob ve Team Edward
grupları kurup bunları birbirine düşürmek de değil. (Bu arada ben Bella olsam
Jake’i seçerdim. Adam esmer bir kere…)
Karakterlerim neden iki adam arasında kalıyor biliyor
musunuz? Çünkü BEN iki adam arasında kalıyorum. Düşünün bir, orada iki tane
harika karakter oluşturmuşum. İkisinin de bütün özelliklerini içselleştirmişim.
İkisini de en iyi ben tanıyorum. İkisi de çok sevilesi kişiler. Nasıl aralarında
kalmayayım?
Neyse… Birkaç tane daha var yazmadığım. Bir de şimdilik
hatırlamadıklarım var. Umarım günün birinde Cemre’nin dediği gibi sonları
gelir. :)
Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder