Pages

18 Şubat 2013 Pazartesi

Pabuçsuz'un Film Güncesinden -1-


Evet, sayın okuyucu! Her zamanki gibi uzun bir ara verdikten sonra yine karşınızdayım.
Bu sefer eğlenceli mi eğlenceli bir konu seçtim üstelik!
Animasyon filmleri sever misiniz?


Ben bayılırım! Hele ki son zamanlarda animasyon film yapımcıları işi iyice ilerletmiş durumda. Animasyonlar artık öyle konulara sahip, öyle olay örgüleri içeriyor (Görüntü kalitesi ve efektlerden bahsetmiyorum bile.) ki sadece çocukları değil, genci, orta yaşlısı, en yaşlısı; kısacası herkesi avcunun içine alıveriyor.  :)
Sanırım benim için Oyuncak Hikayesi ile başlamıştı her şey…  1995-Pixar yapımı bir film. Daha sonraları Karınca Z filmi ile Dream Work’ten bir atak geldi ve şimdilerde izlediğimiz en güzel animasyon filmlerine doğru yola çıkılmış oldu. 

Yıllardır hem çok yaratıcı hem de çok eğlenceli –ve gittikçe daha kaliteli- yapımlar ortaya çıkarılıyor. E haliyle seyircinin de gözleri bayram ediyor.
Robotlar, Arabalar, Kayıp Balık Nemo, Shrek, Buz Devri, Madagaskar gibi bir sürü başyapıt yapıldı. Bunlardan Shrek, Buz Devri ve Madagaskar serileri bitti bildiğim kadarıyla. :(
Neyse ki animasyon film sektörü hız kesmeden birbirinden güzel filmleri yapmaya devam ediyorlar.
Ben de sizler için 2010’dan beri gözüme en çok çarpan birkaç tanesini tanıtmak istiyorum.
Daha doğrusu son 3 yılda en sevdiklerimden birkaçı demeliyim. Çünkü burada yazmadığım ama çok beğendiğim filmler de oldu.
Hazırsanız başlıyorum.

Ejderhanı Nasıl Eğitirsin? (How To Train Your Dragon) – 2010


Kendisi eski ama binaları yepyeni bir kasabada yaşayan bir Viking kabilesi ile ilgili hikayemiz…  Binalar yepyeni, çünkü düzenli olarak Ejderha saldırısına uğruyorlar! Üstelik bu vahşi Viking kültüründe ancak bir ejderha öldürürseniz gerçek bir Viking sayılıyorsunuz. Doğal olarak kabilemizin gençleri de son derece atak ve de cesurlar… Biri hariç.

Adı, Hıçkıdık. Tam bir baş belası. :) Diğerleri gibi çekicini ve kalkanını kuşanıp saldırmak yerine, ejderhaları uzaktan avlamaya yarayacak icatlar yapmaya çalışıyor ve her defasında çuvallıyor. Yine kasabaları ejderha saldırısına uğramışken o garip icatlarından birini deniyor ve tesadüfen bir ejderha düşürüyor. Bu ejderhayı bulup öldürürse kasabanın da saygınlığını kazanacak olan Hıçkıdık bulduğu ejderhayı öldüremeyince garip bir arkadaşlık hikayesi başlamış oluyor. Filmin adı “Ejderhanı Nasıl Eğitirsin?” olabilir ama belki de Dişsiz adını verdiği bu sevimli ejderha onu hatta tüm o önyargılı kasaba halkını eğitecektir. :)

Bu filmi hem dublajlı hem de dublajsız olarak izledim. Açıkçası çoğunlukla dublajdansa orijinal dilini tercih ederim. Ancak animasyon filmlerde dublaja diğer filmlere göre daha çok dikkat ediliyor. Bu nedenle dublajlar da oldukça eğlenceli hale geliyor. Yani bu filmi - ve diğerlerini de -  dublajla izlemekten hiç çekinmeyin. :) Orijinal seslendirmesinde de Gerard Butler, America Ferrara ve Jay Baruchel gibi önemli isimler var. Benim tavsiyem, sıkılmazsanız iki haliyle de izleyin. :)

Son aldığım duyuma göre Dream Works bir devam filmi olacağını açıklamış. Konusu belirtilmemiş ama vizyon tarihi 2013 olarak gösterilmiş.

***

Çılgın Hırsız (Despicable Me) – 2010


Gru ve Vektör adında iki hırsızımız var. Bir de aralarında git gide büyüyen bir rekabet… Büyümek derken gerçek anlamda bir büyümeden bahsediyorum. Her defasında daha büyük şeyler çalarak birbirini ezmeye çalışan bu hırsızlarımız en sonunda Dünya’nın uydusu olan Ay’ı çalmayı koyuyorlar kafalarına. Baş kahramanımız Gru Ay’ı çalmak için gerekli olan küçültücünün Vektör’de olduğunu öğrenince Ay’dan önce makineyi çalmayı planlar. Ne yazık ki tüm planları suya düşmektedir.  Ancak son anda kurabiye satan üç küçük kızın, Vektör’ün teknoloji harikası evine girmenin tek anahtarları olduğunu fark eder ve kızların kaldıkları yetimhaneye giderek onları evlat edinir.

Gru artık en büyük, en şanlı hırsız olmakla en çılgın, en harika baba olmak arasında bir seçim yapmak zorundadır. Ya da belki de ikisini de yapabilir?

Kız kardeşlerden en ufağının sevimliliğinden bahsetmeden edemeyeceğim. Küçük kızların hepsinin tatlı olmasının yanı sıra o ufaklık gerçekten en az yeni babası kadar çılgın. Hele bir unicorn takıntısı var ki görülmeye değer. :)

Orijinal seslendirmesini yine çok büyük isimler yapmış. Steve Carell , Jason Segel , Julie Andrews gibi hepimizin bir yerlerde görüp duymuş olması muhtemel insanlar. Steve Carell her alanda usta bulduğum bir isimdir ve burada da Gru karakterinin Gru olmasını sağlamış diyebilirim. Karakterin Türkçe seslendirmesiniyse Ata Demirer yapmış. Bana sorarsanız bir Steve Carell değil tabi ama oldukça da başarılı bulduğumu itiraf ediyorum. Özellikle aksanı çok sevimliydi. :)

***

Buradan sonrasında 2012 ve 2013 filmlerinden bahsetmek istiyorum. Bu filmleri izleyeli çok olmadığı için haliyle söyleyeceğim daha çok şey var. İlki…

***

Cesur (Brave) – 2012


Pixar ve Walt Disney birleşmesinden sonra elbette bir “Prenses Hikayesi” gelmeliydi… Ama Cesur’daki prensesimiz bildiğimiz Disney prenseslerine hiç benzemiyor.  E adı üstünde bu prensesimiz “Cesur”, yani otoriteye karşı gelmek konusunda...  :)

Merida, Kral Fergus ve Kraliçe Elinor’un en büyük çocuğu ve son derece başına buyruk bir İskoç prensesidir. Sevgili Kral Fergus kızının ayakları yere basan sağlam bir karakteri olmasından memnunken anne Elinor, Merida’nın zarif bir prenses olması konusunda ısrar etmektedir. Dolayısıyla filmin başlarında Merida ve annesinin arasındaki uçurumun git gide açılmasını izliyoruz. Annesinin baskısına katlanamayan Merida yanlışlıkla karşılaştığı bir cadıdan ani bir kararla yardım isteyiveriyor.  Ancak bu sevimli cadının ne yazık ki aklı gidip geliyor! Yapılmış tuhaf bir büyü ve atlanmış birkaç bilgiden sonra Merida ve annesinin aralarındaki sorunları çözme sürecine dahil olacağız. Peşlerindeki büyük tehlikeyle birlikte tabi…

Bu hikayede iyi kalpli yakışıklı bir prens ya da Karmakarışık filminde gördüğümüz ikilemde kalmış yakışıklı hırsız yok. Bu tamamen birbirini anlamayan insanların aralarını düzeltme hikayesi.  Filmde baştan sona anaerkil bir yapı gözümüze çarpıyor. Kral Fergus’un daha eğlenceli ve vurdumduymaz olmasının yanı sıra Kraliçe Elinor’un sözünü geçiren kişi olması, Merida’nın tüm Lord’ların oğullarından daha cesur ve güçlü olması gibi ayrımlar hikayenin komedi unsurlarını oluşturmuş. Tabi bir de Merida'nın afacan üçüz kardeşleri var. :)

Merida’nın saçları eminim filmi izlerken dikkatinizi çekecektir. Hatta afişte bile çekmiş olabilir. Öğrendiğime göre Pixar, prensesimizin saçlarını yapmak için özel bir teknoloji geliştirmiş. Bu özel yazılımın görevi prensesin -yanılmıyorsam-1500 bukleden oluşan saçlarını, onun hareketlerine göre senkronize etmekmiş. Filme oldukça emek verilmiş anlaşılan… Zaten hazırlıklarına vizyona girişinden 6 yıl önce başlanmış.

Seslendirme kadrosuna bakacak olursak Harry Potter kadrosundan üç kişiye rastlıyoruz. Kraliçe Elinor karakterini seslendiren kişi Profesör Trelawney rolünde gördüğümüz Emma Thompson. Kendisini Dadı McPhee olarak tanıyanlar da olabilir. :) Harry Potter’dan tanıdığımız bir diğer kişi ise Julie Walters. Weasley’lerin annesi dersem daha iyi tanırsınız sanırım. :) Başrolümüz Merida’yı ise Ölüm Yadigarları 2’de çok az gördüğümüz Helena Rawenclaw’ı canlandıran Kelly McDonald seslendirmiş. Bunlardan ayrı olarak Billy Connolly de Kral Fergus’u seslendiriyor.  Açıkçası orijinal dilinde izlemeye fırsatım olmamıştı. Ancak Türkçe dublajı çıktığında izlemek için sabırsızlanmıştım çünkü Merida karakterini Beren Saat'in seslendirdiğini duymuştum. Oyuncak Hikayesi’nde de Kıvanç Tatlıtuğ ile birlikte Barbie ve Ken’i seslendirmişlerdi. Cesur’u izledikten sonra “Keşke Beren Saat daha çok seslendirme yapsa…” dediğimi hatırlıyorum. Prensesin asiliğine çok yakıştırdığım bir ses oldu onunki. Orijinal seslendirmesiyle izlemediğimden ikisini karşılaştıramıyorum ne yazık ki.

Pixar’ın eski sahibi Steve Jobs’ın hayatını kaybetmesinden sonra ilk yapılan animasyon film Cesur’du. Bu yüzden filmin sonunda bütün çalışmanın ona adandığına dair bir ithaf yazısı sunulmuş.

***

Otel Transilvanya (Hotel Transylvania) – 2012


Bu canavarlar parti yapmayı biliyorlar! (-mı acaba?)

Dracula, Frankenstein, Kurt adam ve pek çok canavar daha… Yüzyıllardır insanları korkutmalarıyla tanındılar, ancak bir de olaya onların tarafından bakmak gerek. Onlar  da aslında insanlardan çekiniyorlardır ve onlardan uzakta mutlu mesut yaşamak istiyorlardır. Bu konuda en dertlisi Kont Dracula olduğundan insanların ulaşamayacağı etrafı “insansavar”la çevrilmiş bir otel kurar. Böylece canavarlar buraya gelip kafalarını dinleyebileceklerdir.

Dracula, kızı Mavis’in 118. yaşgünü için bir parti hazırlamak istemiştir ve dünyanın dört bir tarafından ünlü canavarları iki günlüğüne oteline toplamıştır. Delisiyle akıllısıyla çeşit çeşit canavara ev sahipliği yapmak sorun değildir de ya tuhaf bir insanoğlu yanlışlıkla Otel Transilvanya’ya girerse?

Dracula diğer canavarlar Jonathan’ın bir insan olduğunu anlamasınlar diye binbir takla atarken bir yandan da bu tuhaf çocuktan hoşlanmaya başlayan kızını ondan uzaklaştırmaya çalışacaktır. Ama -yanlışlıkla- kendi de dahil tüm canavarlar bu gençten hoşlanmaya başlayacaktır.

Film, korkunç canavarları ele alsa da korku öğeleri barındırmıyor. Yalnızca Dracula’nın, kızı söz konusu olduğu zamanlardaki ani çıkışlarına dikkat edin. :)

Bildiğiniz üzere bu canavarların hepsi “antika”. Demek istediğim hepsi tarihi özellik taşıyor. Günümüzden çok çok öncesine aitler. Ancak olaylar günümüzde geçtiğinden ve Jonathan günümüz gençlerinden biri olduğundan güncel öğelerin filme yansıyışını görüyoruz. Jonathan’ın kontakt lensleri, cep telefonu, müzik anlayışı ve sonlara doğru yapılan Twilight göndermesi beni çok eğlendirdi.

Filmin seslendirmesi sırasında çok kullanılmayan bir yöntem uygulanmış. Çoğunlukla yapıldığı gibi sanatçılar tek başlarına stüdyoya girip karakterlerinin sahneleri gelince seslendirmemiş. Bir diyalog sırasında konuşmayı yapan karakterlerin hepsi stüdyoda bulunmuş ve gerçekten konuşuyorlarmışçasına birlikte seslendirmişler. Bunun, tepkileri verme konusunda artı bir yönü olduğu söyleniyor.

Seslendirmeciler çok bilindik isimler. Özellikle Kont Dracula ve kızı Mavis’in seslerini çoğumuz biliyoruzdur. Kont Dracula’yı Adam Sandler seslendirmiş. Kendisini 50 İlk Öpücük, Spanglish, Hayatım Yalan gibi filmlerden tanıyoruz. Bildiğiniz üzere Dracula aksanlı konuşur. Adam Sandler da bu aksanın hakkını vermiş görünüyor. Ergen tatlı vampirimiz Mavis’in seslendirmesini de Selena Gomez yapmış. O da oyunculuğunu ve seslendirmesini beğendiğim genç yıldızlardandır. Jonathan karakterini Köfte Yağmuru’nda Bebek Brent’i seslendiren ve genelde küçük rollerde gördüğümüz ama tanıdık bir sima olan Andy Samberg seslendirmiş. Kadronun kalanında da Fran Drescher, Kevin James, Steve Buscemi gibi oyuncular var.

Türkçe dublajını izleme fırsatım olmadı ne yazık ki. Bu yüzden herhangi bir karşılaştırma yapamayacağım. Ancak izleyenlerin yorumuna bakılırsa daha iyi olacağı düşünülüp karakterleri şiveyle seslendirmek gibi birkaç hata yapılmış. Yine de izleyip görmek gerek, böyle şeyler izleyicinin takdirine kalmıştır sonuçta. :)
Filmin Zing adlı şarkısı da çok hoş olmuş, filmi izlerken beğeneceğinizi düşünüyorum.

Öğrendiğime göre adresimiz : 666 Transilvanya Yolu, Umbre, Romanya… Bekleriz :)

***

Oyunbozan Ralph (Wreck It Ralph) – 2013


“Fix It Felix” adlı oyunda Ralph isimli karakter binaları yıkıp, apartman sakinlerini dehşete sürükler ve Felix gelip sihirli çekiciyle binayı tamir eder. Günün sonunda apartman sakinleri bir olup Ralph’i binadan aşağı atar ve oyun mutlu sonuna ulaşır. Ama Ralph için değil. O bu hayatından memnun değildir ve kötü olmadığını kanıtlamak istemektedir. Tabi bunu yapmak için bir kahramanlık madalyası alması gerekiyordur. O da madalyasını bulmak için oyununu terk eder ve oyun dükkanındaki diğer oyunları gezerek bir madalya bulmaya çalışır. 
Ancak Ralph oradan oraya atlarken Sugar Rush adlı oyunu mahvedecek bir hataya sebep olur ve bunun üzere Tamirci Felix ve tehlikenin farkındaki tek kişi olan Çavuş Calhoun da Sugar Rush’a girer. Bu sırada Ralph, bir yarışçı olmak isteyen ama aksama sorunları olan Vanellope ile karşılaşır. Bu yerden bitme bilmiş kız Ralph’in zar zor elde ettiği madalyasını çalınca işlerin yönü değişir.

Başlarda filmin ana karakteri Felix olarak düşünülmüş ama yönetmen Ralph’in daha fazla potansiyele sahip olduğuna karar vermiş.  Bence gayet yerinde bir kararmış. :) 
Filmdeki Ralph karakterini ilk önce 8 bits pixel şeklinde yapmayı planlamışlar. Yani şu bildiğimiz; eski tip oyunlarda karakterlerin kare kare ve 2 boyutlu halleri gibi. Çünkü filmdeki oyun dükkanındaki Fix It Felix bu şekilde retro bir oyun. Ancak yapımcılar bu şekilde seyircinin karaktere bağlanmakta sorun yaşayacağını düşünmüş ve Ralph bir değişim sürecinden sonra filmde izlediğimiz haline gelmiş. Ayrıca 180’den fazla oyun karakterini oluşturmak için Disney çalışanları arasında bir oylama yapılmış seçilenler filmde kullanılmış. Başka oyunların karakterlerine rastlıyoruz üstelik filmde. Örneğin; Mario’nun rakibi Bowser’ı Ralph’in katıldığı Kötüler Toplantısı’nda görüyoruz. Bu karakterin filmde kullanılması için Mario oyununun yaratıcısı Nintendo, Bowser’a özel hareketleri belirlemiş ve sahneler bu direktiflere göre yapılmış.

Film ülkemizde vizyona 15 Şubat’ta ve Türkçe dublajlı olarak girdi. Ben dublajlı halini izleyemedim henüz. Vizyona girişinden birkaç hafta öncesinde orijinal dilinde izlemiştim ve seslendirmesi gerçekten hoşuma gitmişti. Karakterler seslendirmecileriyle çok iyi uyuşmuşlar. Özellikle karizmatik bir kadın olan Çavuş Calhoun için Jane Lynch harika bir ses olmuş.  Aynı şekilde John Reilly, Ralph için ve Sarah Silverman da Vanellope’nin bilmişliğine çok uygun bir iş başarmışlar. Dediğim gibi Türkçe dublajıyla izlemedim ancak bu film için alt yazının da çok hoşuma gittiğini belirtmem gerek. Ralph ve Vanelope’nin birbirlerine taktıkları lakapların ve Şeker Kral’ın saçma sapan isimlendirmelerinin hakkını veren bir çeviriyle izlemiştim. Umarım dublajda da bu tarz güzel, filme renk katan espriler kullanılmıştır. :)

Filmin soundtrackinde Rihanna ve Owl City'de güzel parçalarıyla yer alıyorlar.

Unutmadan ekleyeyim, Oyunbozan Ralph 85. Akademi Ödüllerine aday olarak gösterilen bir filmmiş.  Oscar ödülüne layık görülen bir diğer film, yukarıda bahsettiğim Cesur adlı animasyon. En İyi Animasyon Film dalındaki diğer rakipleri de Frankenweenie, Paranorman ve Korsanlar adlı filmlermiş. Bu üçünden sadece Korsanlar’ı izleme fırsatı buldum. Diğerlerini de en yakın zamanda izleyeceğim.  24 Şubat’ta yapılacak törende göreceğiz kimin ödülü alacağını. :)
Düzenleme: Ve ödülüüü... Cesur (Brave) aldı! ^-^ 

Ve… Yazımı burada bitiriyorum sayın okuyucu. Umarım zevk aldığınız bir yazı olmuştur. Umarım filmleri de izleyip beğenirsiniz.
Bundan sonra izlediğim, beğendiğim filmleri, ister eski ister yeni olsunlar, paylaşmaya çalışacağım sizlerle.
Bir sonraki yazıya kadar hoşçakalın!

Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)



3 yorum:

  1. wuu öncelikle yeni yazı yazmana çocuklar gibi sevindiğimi belirtmek istiyorum :D Yine çok eğlenceli bir yazı olmuş :)Bende başarılı animasyonları izlemeye bayılırım kkk Yeni animasyonları izlemeye vakit bulurmuyum bilmiyorum ama bahsettiklerinin çoğunu izledim ejderhanı nasıl eğitirsin isimli animasyon'un dublajlı halini de pek bi beğenmiştim (kızı seslendiren şahısa duyduğum sempati'den olabilir) Mesela köfte yağmuru'da beni çok rahatlatan bir animasyon olmuştu :) neyse çok gevezelik yaptım :P velhasıl yazılarının neredeyse hepsini beğeniyorum bu yüzden lütfen boş bırakma buraları :D
    ♥Salihaiclal

    YanıtlaSil
  2. Ben de yorumun için sevindim teşekkürler :) yenileri izle vaktin olunca, bu şeyler gittikçe güzelleşiyor :) Vakit buldukça yazıyorum, daha da çabalayacağım yazmaya, teşekkür ederim takip ettiğin için *-*

    YanıtlaSil
  3. bende bayılırım animasyona annemle çok izleriz

    YanıtlaSil