Her şey o telefon görüşmesiyle başladı. Depresyonda olduğum
şu günlerde hayatımın tek güzel yanı ailemden gelen telefonlar oldu.
Diğer insanları bilmiyorum kaç yaşında vuruyor ama bu “gelecekte
ne olacam ben yahu?” düşüncesi beni bugünlerde vurmuş bulunuyor. Ben ki bir
felsefeci, hiçbir mesleğin garantisinin olmadığı Türkiye’de en çok boşlanmış
alanının gelecekteki temsilcisi… Ben ki çok özenip geldiğim bu bölümün müthiş
kültür öğretilerine rağmen felsefeden nefret etmiş insan… Ne olacak benim
sonum? Ne olacak bu felsefenin hali? Nereye gideceğiz? Nereden geldik? Daha da
önemlisi biz buraya neden geldik?
Pek çoğu için bu sorunun cevabı “puanım buraya yetti.” ya da
“karambole burası geldi işte.”dir. benim için böyle değildi. Ben danışmanımla
inatlaşmıştım illa felsefeyi yazacağım diye. Çünkü çok eğlenceli görünüyordu. Lisedeki
öğretmenim sevdirmişti. Kuzenim felsefe okumuştu. Zaten en çok ona özenirdim. Ama
belli ki onunla benim aramda kişilik farkları vardı. Ya da kendi içimde günler
geçtikçe kişiliğim farklılaştı. Her neyse ne olduğu önemli değil. Önemli olan
artık felsefeyi sevmiyor olmam. Oysa ki ilk yılımda özenerek başlamıştım. Bu
yılsa bütün öğretmenlerimi bir kavanoza hapsedip bir tekmeyle uzaklara
fırlatmak istiyorum. Bütün filozofların kitaplarını toplayıp mezarlarına,
yanlarına gömmek istiyorum.
Bir öğretmenimizin dediğine göre ; kimisi felsefeden nefret ederek gelip aşık olarak çıkarmış. Kimisi nefret ederek gelip nefret etmeye devam ederek mezun olurmuş. Kimisi severek gelip sevmeye devam edermiş. Kimisi ise severek gelip nefret ederek mezun olurmuş. Sanırım ben sonuncu kategoriye giriyorum.
Girmek istemiyorum! Ben kategori olmak istemiyorum! :(
Ama bu saatten sonra olmuş bitmiş şeylerle ilgili isteklerimiz önemli değil. Önemli olan bundan sonrası için ne isteyebileceğimiz. Şu anda depresyondayım deme sebebim de bu zaten. Her şeyi yüzeysel yaşayan bir insan olarak gerçek bir depresyon halinde olmadığımı bilmenizi isterim. Sadece yaşadığım karmaşanın adını depresyon koydum.
Dedim ya önemli olan ileriki istekler. İşte benim sorunum burada. Ne istediğimi bilmiyorum. Ya da her şeyi her şeyi istiyorum. Doyumsuz deniyor sanırım bu insan türüne. Hiçbir eksiğim olmamasına rağmen bir şeylerin hep eksik olduğunu düşünüyorum. Zaten nasıl tam bir yaşam sürülebilir ki? Herkesin bir eksiği vardır mutlaka. Ancak insanlar ellerindekiyle yetinmeyi bilirken ben bunu neden yapamıyorum?
Bunu aileme söylediğimde en azından kendisi için daha
iyisini isteyebilen birisin diyorlar. Ancak bu beni avutmaya yetmiyor.
Asıl kötüsü
istemekten vazgeçmeyi de istemiyorum. İstemek ve başarmak istiyorum. İstediğim
o şeyleri elde etmeyi her şeyden çok istiyorum. Sanırım sorun her şeyi aynı
anda istemem. Ancak bir şeye karar versem bile bu başka şeyden vazgeçmek
anlamına geldiği için mutsuz oluyorum. Bir yandan da yaşama yolunu bulamamış
olma korkusu beni bir türlü rahat bırakmıyor.
Bazen diyorum ki keşke bir Harry Potter da ben yazsam. Yalnızca
kendim değil ailemi de güzel yaşatırdım hem. Çünkü ben olabilecek ailelerin en
iyisine sahibim. Çünkü onlar ne istediğini bilmeyen bir çocukla uğraşmak
zorundalar.
Bir Harry Potter yazabileceğimi sanmıyorum. Ancak Kuzey ve
Güney’deki mezar bekçisi aklıma bir şeylerin gelmesine sebep oldu. Bu sayılır
mı? Sayılırsa hemen yazmaya başlayabilirim, bence yapabilirim.
Yine tüm duygu selinin içine limon sıktığımın farkındayım. İnsan
melankolikleşmeden yapamasa bile onun içinde fazla kalmak o kadar can sıkıcı ki…
En kısa zamanda yolumu bulmam gerekiyor. O zamana kadar depresif sinyaller
alırsanız çaktırmayın. Burası bir günlük sonuçta. Burada her şey olmalı. :)
Okuduğunuz için teşekkürler. Yine geleceğim. ^^
Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)
Bu günlerde aynı karmaşıklığı yaşıyorum bende..
YanıtlaSilDoyumsuz istekler, bitmez bıkkınlıklar..
Sanki ben yazdım bu yazıyı :)
Kimse böyle bir yazı yazmak zorunda kalmaz umarım, çok boğucu bir şey. Bunalttı burada beni bu hal... -,-
Sil