Pages

1 Mayıs 2012 Salı

Fly Me To The Moon !


Evet, açıklıyorum…
Ay ile yaklaşık yirmi yıldır seviyeli bir ilişkimiz var. O, benim için buralarda dolaşıyor hep. Hayır, yanlış biliyorsunuz. Dünyanın uydusu falan değil ki o. Sadece milyarlarca yıldır beni bekliyordu. Aksi takdirde her gece penceremin önüne gelmesini, rüyalarıma girmesini, çocukluğumdan beri ilgimi çekmesini nasıl açıklarsınız?
Hey! Biliyorum bazı insanlar (özellikle sanatsal bir ruh taşıyanlar) Ay’a aşıklar. Bizim ilişkimiz öyle bir şey değil kızmayın. ^^ Dedim ya seviyeli diye.
Her dileğimi yerine getiren en yakın arkadaşım o benim. Geceleri pencereye çıkın, kafanızı tamamen uzattığınızdan emin olun ve iyice yukarı bakın, iyice iyice iyice… Heh! Gördünüz değil mi? Çok yakın geliyor gökyüzü. Şimdi elinizi uzatıp yakalayın. Ne istiyorsanız. İster bulut, ister bir yıldız, ister Ay. Yakalayın işte bir şeyler. Şimdi dilek tutabilirsiniz. ^^ Dün yine bir dilek diledim. Şu an gerçekleşmesinin bir yolu yok ama ileride olacağına inanıyorum.  

Bu arada dün dilek dilemeden önce saçımı kurutmaya çalışıyordum. Bunun için havluya sardım ama bir türlü istediğim gibi yapamıyorum. Delireceğim. Dennis bebişim gel şu benim havluyu da bir bağla! ^^ Ya da bugün de şu havlu için bir dilek dilemeliyim. Ah her neyse, önemli olan kalpler kırılmasın…

Kalp kırılması dedim de bazen hayat sevgili kavgalarından ibaretmiş gibi geliyor. Ya da bende mi bir sorun var nedir, anlamadım. Yanından geçtiğim her çift kavga ediyor sanki…
+Bırak beni, seni dinlemek istemiyorum!
-Biraz dur, lütfen açıklayım.
+Neyi açıklayacaksın ha? Git o -biiip- ile konuş sen!
Bu ikisini geçip gidiyorum ve iki adım sonra telefonda sevgilisiyle konuşan bir adamın yanında yürüdüğümü fark ediyorum.
+Bak kızım, beni biraz rahat bırak taam mığ? Ne sanıyorsun? Sen gidersin başkası gelir, sırada çok bekleyen var.
-…
+Kız arkadaşlarımın yanında gelip bana trip falan da atma çekemem ben. Benim hazırda iki üç yedeğim olmak zorunda taam mığ?
Bunları duyunca dönüp de suratına bakmadan edemedim tabi ki. Hayır, bir Brad Pitt değildi, Kıvanç Tatlıtuğ da… Adam bildiğiniz Ajdarımsıydı. Haspam kendini nerede görüyorsa, kıza o şekilde söyleyebiliyordu. Kulaklığımı taktım ve yürümeye devam ettim.
Odama geldiğimde koridorda bir gürültünün koptuğunu duydum.
-Tuğçe! Tuğçe, beni dinle lütfen aşkım! Benim ne suçum var?
+Git buradan! Bıktım senden de ailenden de! Git diyorum sana giiiiiiiitttt!
-Tuğçe, ayakkabılarımı ve telefonumu ver bari. Bu halde nereye gideyim?
Yine dayanamadım ve bu sefer de kapıya çıktım çöp atma bahanesiyle. Zavallıcık, adam öldürülen metro istasyonlarından birinde tek başına, yalın ayak ve perişan şekilde kalmış Amerikan aktörlere benziyordu. Bir de ağlıyor, bir de ağlıyor… Bir şey demeden içeri girdim. Kavganın devamını duymamak için müzik açtım yine.
Ancak ertesi gün birlikte bulaşık yıkıyorlardı bu ikisi. ^^
O halde sözümü geri alıyorum. Hayat, sevgili kavgalarından ibaret değilmiş. Daha da önemlisi bende bir uğursuzluk yok, tersine ben barıştırmış sayılırım onları! O kadar, çöp atma bahanesiyle dışarı falan çıktık yani. Kesin benim sayemde kesin. ^^
O zamaaannnn… “Doris şekerim beni Ay’a uçurr!” diyorum ve de kaçıyorum. :))



Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)



2 yorum: