Seung Ri kim mi? Benim gibi Korecanlar bilir Big Bang diye
bir idol grubunun varlığını. İşte o gruptaki ufaklığın adı Seung Ri. Grubun
pandası diyorlar, tam olarak bunun nedenini anlamış değilim. Gözlerinden mi acaba? Neyse işte. Şirin bir şeydir. Komiktir. Güzel taklit yapar.
Peki benim bu çocukla ilgili ne gibi bir kuyruk acım var?
Geçenlerde en yakın arkadaşlarımdan biri bana bu çocuğun bir
videosunu yollamıştı. Sanırım Strong
Heart programındandı. Seung Ri çıkmış, gruptaki diğer üyelerin taklidini
yapıyordu. En çarpıcı ve güldürücü taklit ise Tae’nin “I’ll Be There”
şarkısında yaptığı dansıydı.
(O taklitten görüntüler. Prensesi yerim <3)
(O taklitten görüntüler. Prensesi yerim <3)
O nasıl bir özgüven, nasıl bir taklit yeteneğidir
öyle. :)
Benim sorunlarım da tam bu noktada başlamış meğer.
Bugün yine kursa gitmiş kapıdan içeri girmiş ve dersliğime
yollanmıştım ama bir de ne göreyim? Oturma düzeni değiştirilmiş sandalyeler u
şeklinde dizilmişti. Geçtim oturdum bir yerlere. Birkaç dakika sonra Ünsal Coşar
hocamız kapıdan girdi ve konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar bugün nefes egzersizleri yapacağız. Sizi bol bol
konuşturacağım.”
Ca-ca-ca-caaann! İşte kabusun başladığı an! Yine karşımda
konuşmam gereken bir ders…
Derse gayet güzel başladık. Nefesimizi diyaframa yöneltmeye
çalışıyorduk.
Nefes al. Hmmmfff…
Ver. Ssssss…
Boşalt. Sah…
Patlat. Hah-hah-hah!
Sonrasında iş değişti.
Kağıt al, 3 nesne yaz.
Kağıtları karıştırdık, birini seç.
Çıkan 3 nesneyi birkaç dakika boyunca konuşacak şekilde hikayeleştir.
Arkadaşlarım orada çıkmış kendi hikayelerini anlatırlarken
bana gelmiş olan “yıldız”, “sümbül” ve “kapı” kelimelerine bir hikaye
uyduramamıştım. Baktım ki hikeyenin geleceği yok sondan birkaç kişi önce
kendimi çıkmaya ikna edebildim. Zaman kazanmak için kendimi tanıtırken bir
sorunum yoktu her şey doğaçlama ilerliyordu. Sonrasında aklıma birden bir
hikaye geldi ve işte işler o zaman karıştı. Bilirsiniz kafanızda bir şey
kurarsanız sahnede onu anlatmanız çok zor olur. Saçmalık abidesi hikayemin
yarısına anca gelmişken heyecandan nefesim kesilmiş, sesim titremeye başlamış,
yüzüm kızarmıştı. Elim ayağıma dolanır olmuştu. Ama orada durup hikayeye devam
etmeliydim. Pabucumu bırakıp az sonra balkabağına dönüşecek olan arabama
koşamazdım. 21. Yüzyılda işler öyle
yürümüyordu.
Peki ne yaptım?
İşte Seung Ri’nin bu dansta yaptığı gibi kendi etrafımda döndüm. (Ne güzel dans etti be öyle o.O) Fakat
benim bu kendi eksenim etrafımda dönüşüm Seung Ri’nin kararlı bakışlarından çok
“Kahretsin, ne yapacağım!?” içeriyordu. Böylece
heyecanlandığımı belli ettim ve geri bana bakan o yirmi çift gözle temas
kurdum. Sonrasını hatırlamıyorum. Heyecanım geçmedi,
konuşmamı berbat ettiğimin farkındaydım. Bitirdim ve yerime oturdum.
O an kendime şunu dedim : “Cinderella! Aptal kız. Bir Seung Ri kadar
olamadın!” Onun, Tae’yi taklit ederkenki özgüvenini bir bulamamıştım kendimde. Sonra düşündüm. Bunun birkaç nedeni
olabilirdi. Örneğin; karşımda sürekli hatalarımı not alan bir öğretmen olduğu
için yapamamış olabilirim. Ya da herkes beni izlediği için. Ama asıl sorunun ne
olduğunu biliyorum.
Yanımda o sarışın tombiş tatlı prensesten olmaması tabi ki!
Bir de Seung Ri kadar yakışıklı değilim ( Biliyorum asla da
olamayacağım. -,-)
Ah, işte böyle. Hayat çok zor. Tanrı Şirinler Köyü’nü
korusun.
Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder