Pages

7 Nisan 2012 Cumartesi

Bir Seung Ri olamadın !



Seung Ri kim mi? Benim gibi Korecanlar bilir Big Bang diye bir idol grubunun varlığını. İşte o gruptaki ufaklığın adı Seung Ri. Grubun pandası diyorlar, tam olarak bunun nedenini anlamış değilim. Gözlerinden mi acaba? Neyse işte. Şirin bir şeydir. Komiktir. Güzel taklit yapar.
Peki benim bu çocukla ilgili ne gibi bir kuyruk acım var?
Geçenlerde en yakın arkadaşlarımdan biri bana bu çocuğun bir videosunu yollamıştı.  Sanırım Strong Heart programındandı. Seung Ri çıkmış, gruptaki diğer üyelerin taklidini yapıyordu. En çarpıcı ve güldürücü taklit ise Tae’nin “I’ll Be There” şarkısında yaptığı dansıydı.
(O taklitten görüntüler. Prensesi yerim <3)



O nasıl bir özgüven, nasıl bir taklit yeteneğidir öyle.  :)  Benim sorunlarım da tam bu noktada başlamış meğer.
Bugün yine kursa gitmiş kapıdan içeri girmiş ve dersliğime yollanmıştım ama bir de ne göreyim? Oturma düzeni değiştirilmiş sandalyeler u şeklinde dizilmişti. Geçtim oturdum bir yerlere. Birkaç dakika sonra Ünsal Coşar hocamız kapıdan girdi ve konuşmaya başladı:
“Arkadaşlar bugün nefes egzersizleri yapacağız. Sizi bol bol konuşturacağım.”
Ca-ca-ca-caaann! İşte kabusun başladığı an! Yine karşımda konuşmam gereken bir ders…
Derse gayet güzel başladık. Nefesimizi diyaframa yöneltmeye çalışıyorduk.
Nefes al.  Hmmmfff…
Ver.  Ssssss…
Boşalt.   Sah…
Patlat.  Hah-hah-hah!
Sonrasında iş değişti.
Kağıt al, 3 nesne yaz.
Kağıtları karıştırdık, birini seç.
Çıkan 3 nesneyi birkaç dakika boyunca konuşacak şekilde hikayeleştir.
Arkadaşlarım orada çıkmış kendi hikayelerini anlatırlarken bana gelmiş olan “yıldız”, “sümbül” ve “kapı” kelimelerine bir hikaye uyduramamıştım. Baktım ki hikeyenin geleceği yok sondan birkaç kişi önce kendimi çıkmaya ikna edebildim. Zaman kazanmak için kendimi tanıtırken bir sorunum yoktu her şey doğaçlama ilerliyordu. Sonrasında aklıma birden bir hikaye geldi ve işte işler o zaman karıştı. Bilirsiniz kafanızda bir şey kurarsanız sahnede onu anlatmanız çok zor olur. Saçmalık abidesi hikayemin yarısına anca gelmişken heyecandan nefesim kesilmiş, sesim titremeye başlamış, yüzüm kızarmıştı. Elim ayağıma dolanır olmuştu. Ama orada durup hikayeye devam etmeliydim. Pabucumu bırakıp az sonra balkabağına dönüşecek olan arabama koşamazdım.  21. Yüzyılda işler öyle yürümüyordu.
Peki ne yaptım?


İşte Seung Ri’nin bu dansta yaptığı gibi kendi etrafımda döndüm. (Ne güzel dans etti be öyle o.O) Fakat benim bu kendi eksenim etrafımda dönüşüm Seung Ri’nin kararlı bakışlarından çok “Kahretsin, ne yapacağım!?” içeriyordu.  Böylece heyecanlandığımı belli ettim ve geri bana bakan o yirmi çift gözle temas kurdum.   Sonrasını hatırlamıyorum. Heyecanım geçmedi, konuşmamı berbat ettiğimin farkındaydım. Bitirdim ve yerime oturdum.
O an kendime şunu dedim :  “Cinderella! Aptal kız. Bir Seung Ri kadar olamadın!” Onun, Tae’yi taklit ederkenki özgüvenini bir bulamamıştım kendimde.  Sonra düşündüm. Bunun birkaç nedeni olabilirdi. Örneğin; karşımda sürekli hatalarımı not alan bir öğretmen olduğu için yapamamış olabilirim. Ya da herkes beni izlediği için. Ama asıl sorunun ne olduğunu biliyorum.
Yanımda o sarışın tombiş tatlı prensesten olmaması tabi ki!
Bir de Seung Ri kadar yakışıklı değilim ( Biliyorum asla da olamayacağım. -,-)
Ah, işte böyle. Hayat çok zor. Tanrı Şirinler Köyü’nü korusun.

Pabucunuzu bir yerlerde unutmanız dileğiyle… :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder